Vajinal Akıntı ve Vajinit Nedenleri, Çeşitleri, Nasıl Geçer ve Tedavisi

  • HASTALIKLAR
  • Vajinal Akıntı ve Vajinit Nedenleri, Çeşitleri, Nasıl Geçer ve Tedavisi için yorumlar kapalı
  • 1.191 kez görüntülendi

Vajinal Akıntı ve Vajinit Nedenleri, Çeşitleri, Nasıl Geçer ve Tedavisi

Vajinal Akıntı incelemesi vajina akıntısı ile ilgili birçok fizyolojik-patolojik durumları saptamaya yardımcıdır.

Fizyolojik vajinal akıntı nedenleri:

Kokusuz, şeffaf ve sümüksü kıvamda olurlar.

Patolojik vajinal akıntı nedenleri:

Normal vajinal flora:

Vajende en sık saptanan bakteriler;

Laktobasiller (% 45)
Anaerob gram pozitif koklar ( stafilokoklar, streptokoklar)
Prevotella spp.
Ureaplasma urealyticum (% 18)
Mycoplasma hominis (% 13)
Gardnerella vaginalis (% 12)
Streptococcus agalactiae (% 11)
Candida spp. (% 5) şeklindedir.

MANTAR ENFEKSİYONLARI

Gebelik, geniş spektrumlu antibiyotik kullanımı, immunsupresyon ve diabet enfeksiyonun oluşmasına zemin hazırlayan faktörlerdendir.

Sık olmamakla birlikte (% 20) cinsel ilişki ile de bulaşma söz konusudur.

Vajinal mantar enfeksiyonlarının % 85′ inden Candida Albicans denen tür sorumludur.

Klinik olarak hastaların çoğunda beyaz renkli, partiküllü, kesik süt ya da peynir kırıntısı görünümlü akıntı ve kaşıntı vardır.

Bunların dışında vajinal ağrı, disparoni (ağrılı cinsel ilişki), yangı, dizüri (idrar yaparken yanma) ve nadiren koku olabilir.

Karakteristik olarak şikayetler adetin başlamasından önceki hafta şiddetlenir ve adetle birlikte azalır.

Teşhis için genellikle klinik görünüm ve hastanın tanımlaması yeterli olmakla birlikte, akıntı örneği lam üzerine alınarak üzerine 1 damla % 10’luk KOH ekledikten sonra mikroskop altında mantar hiflerini görebilmek de mümkündür.

TRİKOMONAS ENFEKSİYONLARI

Son yıllarda, cinsel ilişki ile geçen parazit kökenli hastalıklar içinde en yaygın görüleni trikomoniazis’ tir.

Etkeni Trichomonas Vaginalis, anaerob, 4 flagelli bir protozoondur.

Bilinen konak sadece insandır.

Parazit protozoonlar içinde ısı koşullarına ve kuruluğa en dayanıklı olanıdır. Vajendeki epitel hücrelerine yapışması onun farklı özelliklerinden biridir.

Trikomonas kadınlarda erkeklerden daha çok semptomatik seyreder. Ayrıca erkeklerde spontan iyileşme de sözkonusu olmasına rağmen kadınlar mutlak tedaviye ihtiyaç duyarlar.

Kadınlarda en sık vajina ve serviksi tutmakla birlikte, daha nadir olarak üretra ve mesane de tutulabilmektedir.

Trikomoniazis enfeksiyonunun ancak % 15-20 kadarı semptomatik seyretmektedir. Bu nedenle asemptomatik taşıyıcılar hastalığın yayılmasında büyük önem taşımaktadırlar.

Büyük oranda cinsel ilişki ile bulaşmakla birlikte, havlu, mayo vs materyallerin ortak kullanımında da kontaminasyon sözkonusudur.

Semptomatik hastalarda en sık rastlanan şikayet; kötü kokulu, aşırı vajinal akıntıdır.

Akıntının sulu, sarı-yeşil köpüklü, kötü kokulu ve fazla miktarda olması trikomoniazis için tipik olmakla birlikte çoğu hastada bunu görebilmek mümkün olmamaktadır.

Diğer semptomlar; vulvar kaşıntı ve buna bağlı tahriş, üretrit ve sistit, adet dışı anormal kanamalar (özellikle cinsel ilişki sonrasında) sayılabilir.

Muayene sırasında serviksin çilek görünümünde olması enfeksiyonun ciddiyeti ile ilgili olabilir.

Klinik görünüm dışında tanı direk mikroskopide hareketli flagelli protozoonun görülmesi ile konur.

Ayrıca vajinal akıntı örneği lam üzerinde % 10’luk KOH ile muamele edildiğinde hastaların çoğunda bayat balık kokusu alınabilir (whiff testi).

Yapılan vaginal smear’ larda ‘clue’ hücrelerinin görülmesi de tipiktir.

Tedavide klasik ilaç metronidazol’ dür.

BAKTERİYEL VAJİNOZİS

Bu terim, klinik inflamasyon belirtisi ve belirgin lökopeni olmaksızın artan vajinal akıntıyı tanımlamak için kullanılmıştır. Bu tablonun nedeni mantar ya da parazitler olmadığından bakteriyel vajinozis olarak isimlendirilmişlerdir.

Bununla beraber spesifik bir patojen ajan da tariflenememiştir.

Genellikle etken görülen mikroorganizmalar; Gardenella başta olmak üzere, Mobiluncus, Bacterioides, Peptococcus, Mpcoplasma ve diğer anaeroblardır.

Sıklıkla üretken yaştaki kadınları etkilemekle birlikte, prepuberte ve menopozda da görülebilmektedir. RDA (rahim içi araç) kullanımının ve teşhis öncesinde, son bir ay içindeki cinsel partnerlerin sayısı bakteriyel vajinoz için direk olarak ilişkili görülmüştür.

Hastalığın cinsel yolla bulaştığını gösteren ve bunun karşıtı olan bir çok fikir olsa da genel kanı cinsel yolla bulaşmanın mümkün olduğu yönündedir.

Hastaların yaklaşık % 50 si asemptomatiktir. Bu nedenle pratikte sanılandan çok daha yaygın olarak bulunmaktadır.

Semptomatik hastaların en sık şikayetleri kıvamlı, sarı-gri renkte, kötü kokulu (balık kokusu), cinsel ilişki sonrası kokusu daha da artan bir akıntıdır.

Bazen hastalar akıntıyla birlikte ortaya çıkan az ya da orta dereceli bir kaşıntıdan da şikayetçidirler.

Teşhiste hastaların öyküsü yanında asıl tanı kriteri olarak amin testi ve miktoskopik inceleme gerekir.

Bakteriyel vajinozis tanısı Amsel kriterlerine göre ;

• Homojen, ince, süt gibi akıntı varlığı
• Vajinal pH > 4.5
• Pozitif amin koku testi (Whiff testi): % 10’ luk KOH ile temas sonrasında bayat balık kokusuna benzer özel kokunun varlığı
• Gram boyalı preparatın mikroskobik incelemesinde kanıt hücrelerinin (Clue cell) varlığı
• Laktobasillerin azalması ya da yokluğu yanında Gram değişken basillerin baskın hale gelmesi .

BV tanısı için bu 5 kriterden en az 3 varlığı aranır.

Rutinde kullanılan bu tetkikler dışında daha ayrıntılı ve uç tetkikler de bulunmaktadır (gram boyama, kültür, prolin aminopeptidaz aktivitesi, gaz-likit kromatografi gibi).

Metronidazol bakteriyel vajinozis tedavisinde de tercih edilen ilaçtır.

Oral klindamisin, tedavide kullanılabilecek diğer bir ilaçtır.

HERPES SİMPLEKS VİRÜS ENFEKSİYONU

Etken virus, Herpes Symplex Hominis tip1 ve tip2 dir (HSV-1 ve HSV-2).

Mukozal, epidermal ve dermal kontak yoluyla bulaşır.

Taşıyıcıda gözle görülür lezyonların olması şart değildir.

Oda sıcaklığı ve kuruluğa dayanıksız olduğu bilindiğinden hava ya da damlacıklar yoluyla bulaşması
pek olası değildir.

Primer genital herpes enfeksiyonlarının % 70-75 inden HSV-2 ve % 25-30 undan HSV-1 sorumludur.

Virusla bir kez enfekte olunduktan sonra, hastalık yaşam boyu sürer ve oldukça fazla bir morbidite gösteren nükslere de neden olabilir.

Genellikle cinsel aktivitenin başlamasıyla birlikte görülmeye başlar. Klinik bulgular, semptomatik hastalarda dramatik seyretmekle birlikte, çoğu vaka asemptomatiktir.

Hastaların çoğunda; ateş, başağrısı, kırgınlık, miyalji, bel ve sırt ağrıları yanında ense sertliği, fotofobi ve aseptik menenjit tipi serebrosipinal sıvı bulguları, parestezi ve alt ekstremitede zayıflık gibi nörolojik semptomlar da görülebilmektedir.

Genital lezyonlar tipiktir; ilk olarak labia major, labia minor ve mons pubise yayılmış vaziyette küçük vezikül ve pistüller görülür. Bunlar ağrılıdırlar.

% 75 vakada açık renkli, mukopürülan akıntı vardır.

Teşhisde virüs izolasyonu tanı koydurucudur. Veziküler ve pistüler lezyonların % 90’ından virus izole edilebilirken, ülserlerin % 70 inden ve kabuklanmış lezyonların ancak % 25 inden izole edilebilir.

Ayrıca virüse karşı oluşan antikorların tesbitinde serolojik testler de kullanılmaktadır. Ancak serolojik testler Tip 1 ve 2 nin ayrımında başarılı değildir.

Tedavide kullanılabilen tek ilaç asiklovir’dir.

NEISSERIA GONORRHOEAE (GONORE)

Gonore yada halk arasındaki adıyla bel soğukluğu cinsel yolla bulaşan mikrobik bir enfeksiyon hastalığıdır. Etkeni Neisseria gonorrhoeae adında bir bakteridir.

Genital bölge, anüs, idrar yolları, ağız, boğaz ve gözlerde hastalık yapar.

Sık görülür ve kolay bulaşır. Dünyada giderek yayılmaktadır.

Dış ortamda uzun süre yaşamaz, havludan, havuzdan, vb. bulaşmaz.

Temas ile bulaşır, anneden çocuğuna da bulaşır.

Hastaların birçoğunda şikayetler hafif seyrettiğinden hastaneye başvurmazlar ancak hastalığı bulaştırmaya devam ederler.

Gonore tehlikeli bir hastalıktır.

Bazı erkeklerde hemen hiç şikayet olmaz, bu insanlar hastalığı taşırlar.

Hastalık kapıldıktan 2- 5 gün sonra şikayetler başlar;

Erkeklerde en sık görülen şikayetler: İdrarda yanma, penisten beyaz, sarı yada yeşil akıntı, nadiren testislerde şişlik, kızarıklık ve ağrıdır.

Kadınlarda gonore şikayetleri çok hafiftir, birçok kadın hasta olduğunu bile fark etmez. Şikayetler sistit vajinit şikayetleri ile karışır, hastaların çoğu bu şikayetleri önemsemez.

Kadınlarda en sık görülen şikayetler : İdrarda yanma, vajinal akıntı ve adet arası kanamaları’dır.

Gonore bu hafif şikayetlere rağmen çok ciddi hasarlar verir.

Boğazda yerleşir ise boğaz ağrısı, yutma güçlüğü yapar. Rektumda yerleşir ise rektal akıntı, makatta kaşıntı yapar.

Tedavi edimemiş gonore kadınlarda : Kısırlığa, dış gebeliğe, pelvis de iltihabi hastalığa ( PID) neden olur, ciddi pelvis ağrılarına ve ateşe yol açar, apse ve kronik pelvis ağrılarına neden olabilir.

Tedavi edilmemiş gonore erkeklerde: Testis ve prostat iltihaplarına ve kısırlığa neden olur.

Gonore kan yoluyla tüm vücuda yayılırsa ölümcül olabilir.

Gonore kadınlarda kısırlığın en sık sebeplerinden birisidir.

Hamilelerde gonore erken doğum ve düşük doğum tartısına yol açabilir.

Gonore doğum sırasında bebeğe bulaşırsa: Bebekte göz ve eklem iltihaplarına yada çok ciddi sepsise neden olabilir. Hamilelik sırasında rutin kültürler ile gonore taraması yapılmalı varsa tedavi edilmelidir.

Gonore teşhisi kültür ve gram boyama ile konur.

Bazı gonokokların besiyerinde bulunan vankomisin ile inhibe olması nedeniyle kültür duyarlılığı % 100 değildir. Kültürden önce hastanın antibiyotik alması da kültür sonucunu negatifleştirmektedir.

Erkeklerdeki semptomatik infeksiyonlarda gram boyama sonucunu doğrulama amacı ile kültür yapılması gereksizdir. Bu hastaların % 5 kadarında kültür sonucu negatif olabilmektedir.

Kültür NGU düşünülen olgularda N.gonorrhoeae’yi atlamamak için yapılmalıdır.

Vulvovajinit ve servisit olgularında hücre içi Gram negatif diplokokların görülmesi gonore için tanı koydurucudur.

Hücre dışı diplokoklar tanı koydurucu değildir çünkü saprofit neisseria’lar kadın genital sistem normal florasında bulunur.

Servikal gonoreli kadınların ancak % 60’ında gram boyama sonucu pozitiftir ve negatif sonuç gonoreyi dışlayamaz.

Çok sayıda PNL varlında gram negatif diplokokların bulunmaması nongonokoksik üretriti (NGU) düşündürmelidir. Üretral akıntının gram boyamasında gonokoksik üretritte hücre içi gram negatif diplokoklar % 95 oranında pozitif, NGU olgularında ise % 97 oranında negatiftir.

Gonore tedavisinde antibiyotikler kullanılır.

Tedavi tekrar gonore kapılmasına engel olamaz, tedavi bittikten sonra gonore taşıyan biri ile temas etme ile tekrar hastalık kapılır.

Tedavide eşlerin birlikte ve aynı zamanda tedavi olmaları, tedavi süresince cinsel temastan kaçınmaları gerekir, kondom kullanmak gonore riskini azaltır.

Özetle;

Genital bölgede herhangi bir akıntı, yanma, idrarda yanma, kızarıklık, şişlik, döküntü cinsel yolla bulaşan hastalık habercisidir ve mutlaka doktor kontrolü gerekir.

 

 

Etiketler:

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.